Genel

Güneydoğu Asya'daki dolandırıcılık merkezleri çözülmesi güç bir küresel krize dönüşüyor

Güneydoğu Asya'da yoğunlaşan ve son yılların en hızlı büyüyen suç ağlarından biri olarak görülen 'siber dolandırıcılık merkezleri', giderek derinleşen insan ticareti ve zorla çalıştırma krizinin odağında yer alıyor.

ANKARA (AA) - Çeşitli ülkelerden iş vaadiyle bölgeye çekilen ve pasaportlarına el konulan çok sayıda kişi, özellikle Myanmar, Kamboçya ve Laos'ta kurulan bu merkezlerde çevrim içi dolandırıcılık faaliyetlerinde çalışmaya zorlanıyor.

  • ABD, 'Güneydoğu Asya kaynaklı kripto para dolandırıcılığıyla' mücadele için harekete geçti
  • BM: Güneydoğu Asya ülkelerindeki yüzbinlerce kişi zorla çevrim içi suçlara dahil ediliyor

Sahte internet siteleri, yatırım platformları ve sosyal medya hesapları üzerinden dolandırıcılık yapmaya mecbur bırakılan bu kişiler, çoğu zaman ağır baskıların yanı sıra çeşitli işkencelere de maruz kalıyor.

Dolandırıcılık merkezlerinin çoğu, sınır geçişlerinin zayıf olduğu ya da silahlı grupların kontrolündeki alanlarda faaliyet gösteriyor.

İnsan hakları örgütlerinin son raporlarına göre sadece Myanmar, Laos ve Kamboçya genelinde 300 bini aşkın kişinin bu merkezlerde zorla çalıştırıldığı tahmin ediliyor. Bu kişilerin yaklaşık 120 bininin Myanmar'da, 100 binden fazlasının Kamboçya'da olduğu düşünülüyor.

ABD Hazine Bakanlığının verilerine göre, bu merkezlerin 2024 yılında küresel ölçekte yol açtığı finansal kayıp 10 milyar doları aşıyor.

İnsan ticareti ile organize siber suçun iç içe geçmesiyle giderek daha profesyonel hale gelen bu ağlar, yıllık milyarlarca dolarlık kara para trafiğini kontrol ediyor.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Küresel Dolandırıcılıkla Mücadele Birliği (GASA) Asya-Pasifik Direktörü Brian Hanley'e göre, Güneydoğu Asya'daki dolandırıcılık merkezleri, yıllık milyarlarca dolarlık gelir elde eden ve neredeyse her kıtada kurbanları olan küresel bir suç endüstrisi haline geldi.

'Dolandırıcılık merkezleri sadece Güneydoğu Asya ile sınırlı değil'

Çoğunlukla Myanmar, Kamboçya ve Laos'ta yürütüldüğü bilinen bu dolandırıcılık operasyonlarının daha geniş boyutlu olduğunu savunan Hanley, 'Bu durum diğer ülkelere ve hatta diğer kıtalara da yayılıyor. Artık sadece Güneydoğu Asya ile sınırlı değil, çok daha büyük bir mesele.' dedi.

Birçok mağdurun profesyonel görünümlü sahte iş ilanlarıyla dolandırıcılık merkezlerine çekildiğini belirten Hanley, bu kişilerin daha sonra silahlı gruplar tarafından söz konusu merkezlere götürüldüğünü, mağdurların pasaportlarının genellikle ellerinden alındığını, hareket özgürlüklerinin kısıtlandığını ve tüm iletişimlerinin sıkı şekilde denetlendiğini ifade etti.

Hanley, çok sayıda kişinin şiddet ve işkenceye maruz kaldığını belirterek, zorla çalıştırılan bu mağdurların ay içinde belirli dolandırıcılık hedeflerini yerine getirmek zorunda bırakıldığını söyledi. Bu hedeflerin adeta birer 'performans göstergesi' gibi işlediğini vurgulayan Hanley, hedeflere ulaşamayanlara fiziksel şiddet uygulandığını veya daha ağır koşullara sahip diğer merkezlere gönderme gibi cezaların verildiğini kaydetti.

Dolandırıcılık merkezlerindeki durumun giderek kötüleştiğine dikkati çeken Hanley, 'Bazı kişiler, bu tesisleri kurarken daha az maliyetle hareket etmek istiyor. Dolayısıyla şu anda bir çöküş yaşandığını düşünüyorum.' ifadelerini kullandı.

Hanley ayrıca, bazı merkezlerde tutulanların serbest bırakılması için 'iki yeni kişi getirme' kuralının uygulandığını belirterek, bunun mağdurların daha fazla insanı sisteme çekmeye zorlandığı anlamına geldiğini dile getirdi. Birçok kişinin ise özgürlüğüne kavuşabilmek için yüksek miktarlarda para ödemek zorunda bırakıldığını söyledi.

'Güç, işbirliği ve koordinasyon sayesinde bu sorunu çözebiliriz'

Hanley, hükümetler, bankalar, finans kuruluşları ve dijital platformlar arasında veri ve istihbarat paylaşımının çok daha güçlü şekilde önceliklendirilmesi gerektiğini vurguladı.

'Bir ağı yenmek için başka bir ağ gerekir.' diyen Hanley, 'Güç, işbirliği ve koordinasyon sayesinde bunun başarılabileceğini umuyorum, ancak bu, oldukça zorlu bir mücadele.' ifadelerini kullandı.

'Sistem sürekli değişiyor'

Küresel Organize Suçla Mücadele Girişimi (GI-TOC) yetkilisi Kristina Amerhauser, ABD Barış Enstitüsünün (USIP) yalnızca 'romantik' dolandırıcılıklardan elde edilen yıllık gelirin 64 milyar doların üzerinde olduğunu tahmin ettiğini belirtti. Amerhauser, kısa süre önce tek bir operasyon kapsamında 15 milyar dolar değerinde kripto varlığa el konulduğunu da aktardı.

Siber dolandırıcılık yapılarının son yıllarda hızla çeşitlendiğini kaydeden Amerhauser, bazı ülkelerde iş bulma ajanslarının da bu ağlarla işbirliği yaptığının altını çizdi.

Bu merkezlerde zorla çalıştırılan kişilere ilişkin rakamların eksik olduğuna işaret eden Amerhauser, çalışanların yaş, cinsiyet ve ülke bakımından çok çeşitli olduğunu, erkekler çoğunlukla dolandırıcılık işlerini yürütürken kadınların ise genellikle 'model olarak kullanıldığını' ve kimi zaman istismara maruz kaldığını vurguladı.

Amerhauser, çoğunlukla zorla çalıştırılanlar olsa da bu suça kendi isteğiyle dahil olanlar, gönüllü olarak girip ayrılmak isteyince alıkonulanlar ve hatta başlangıçta kaçırılarak getirilen, ancak başarılı olunca kalmayı seçenlerin de olduğunu ifade etti.

Siber dolandırıcılık operasyonlarının yalnızca maddi kayıpla sınırlı olmadığını, hukukun üstünlüğünden insan haklarına, siyasetin yozlaşmasından yerel ekonomilerin tahribine kadar çok geniş bir yelpazede zarara neden olduğunu aktardı.

'Öncelik önce tarama, sonra yargılama olmalı'

Küresel Dolandırıcılıkla Mücadele Örgütünün (GASO) Güneydoğu Asya biriminden AA'ya yapılan yazılı açıklamada, dolandırıcılık merkezlerine girişin en yaygın biçiminin 'aldatıcı işe alım yöntemleri' olduğu belirtildi.

Bu operasyonlarda zorla çalıştırılan kişilerin öncelikle 'insan ticareti mağduru' olarak tanımlanması ve baskı altında işlenen suçlar nedeniyle cezai yaptırımlara tabi tutulmamaları gerektiği aktarılan açıklamada, Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları mekanizmalarının, devletlere mağdur odaklı yaklaşımı benimsemeleri ve suç işlemeye zorlanan kişilerin cezalandırılmasına son verilmesi yönünde çağrıda bulunduğu kaydedildi.

Hukuki uygulamaların ülkeden ülkeye değiştiği, bazı durumlarda mağduriyetin kabul edilmemesi, kişilerin dolandırıcılık ağlarında yönetici pozisyonlarında bulunması veya zorla tutuldukları dönemde kazanç sağlamaları gibi gerekçelerle yargılanabildikleri kaydedildi.

Açıklamada, 'Kontrol, tehdit veya istismar rızayı geçersiz kıldıysa bu kişileri mağdur olarak değerlendirin. Ancak kanıtlar zorlama dışında gönüllü ve kazanç amaçlı rolü gösteriyorsa, orantılı bir hesap verilebilirlik uygulayın. Öncelik önce tarama, sonra yargılama olmalı.' ifadeleri kullanıldı.

Yetkililerin mağdurları tespit etme ve kurtarma süreçlerinde, bu merkezlerin çoğunlukla sınır bölgelerinde bulunması nedeniyle ciddi operasyonel ve yapısal engellerle karşılaştığı belirtildi. Ayrıca, yürütülen çalışmalarda 'yargı yetkisi sorunlarının' da önemli bir zorluk oluşturduğu aktarıldı.

Açıklamada, yerel düzeyde yaşanan yolsuzlukların da kurtarma operasyonlarını tehlikeye attığı ifade edildi. Tesislerin hızla açılıp kapanması, mağdurların merkezler arası transfer edilmesi ve baskınlara karşı konum değiştirilmesi gibi faktörlerin sahadaki durumun gerçek zamanlı olarak doğrulanmasını güçleştirdiği belirtildi.

Büyük çaplı operasyonlarda binlerce kişiye ulaşılabilse de hala çok sayıda mağdurun tespit edilemediği belirtildi.


Muhabir: Şilan Turp